20 Nisan 2010 Salı

DEDEM,BABAM,AYDIN BOYSAN VE İSTANBUL

İmkanım olsaydı şayet, karşınızda saygıyla eğilir,''efendimsiz''söze başlamazdım efendim.Sizi tasvir etmek belki de imkansız.Kelamlarınız insanın kulağına bir su şırıltısı gibi yumuşak ve zevk dolu geliyor.Kulaklarımız zevkten dört köşe olurken,yüzümüz gülüyor,zihnimiz bayram ediyor.Eşi bulunmaz bir İstanbul beyefendisisiniz.Efendim, uçsuz bucaksız bilginiz,sonbaharda yere usul usul düşen çınar yaprakları hoşluğundaki konuşmanız beni büyülüyor.Bir eşinizi bulmak imkansız.Anlattığınız İstanbul'a aşık oluyor,damağımda rakı tadını hissediyorum adeta.Sözlerinizle İstanbul'u geziyor,yüzümde tuzlu boğaz serinliğini hissediyor,burnumun ta ucunda balık kokusunu duyuyorum efendim.Varlığınız beni İstanbul'a yaklaştırıyor,bana batının karşısında ayakta durma direnci veriyor.Bitirmiş olduğunuz koskoca Pertevniyal Lisesi, diplomanızı almış olduğunuz Mimar Sinan Üniversitesi ve de Çiçek Pasajı'na geliş ve gidişleriniz insanı aşık ediveriyor size ve sizin İstanbul'unuza.

_____________________________________________________________________________________

Sizden çok sonraları İstanbul'da ikamet etmiş biri olarak, sizin İstanbul'unuzu aramaktayım.Ama elimdekilerin de kıymetini biliyorum.Ama kıymet bildiklerimi bana gösteren babamı da geçmeden edemem.Onun bize küçük yaşta öğrettiği içki içme adabı herkes nasip olur şey değil, biliyorum.Bugün onun bize tanıdığı hoşgörünün altında saygıyla eğiliyor,bunu ileride olacak evlatlarıma aşılamayı düşünüyorum.Babamız bize içki içmenin güzel bir şey olduğunu öğretti çünkü.Biz babamızı içki içmekten yorgun veyahut bitap şekilde hiç görmedik.Adabıyla içki içer her zaman ve gülümser konuşurken.Yanında istediğim kadar sigara içebiliyorum sıkılmaksızın,ondan saklama kaygısı duymamıza izin vermedi hiçbir zaman.Ben de zaten hiçbir zaman bağımlı olmadım.İlkokuldaydım hatırlıyorum, Taksim'e gittiğimiz günleri ailecek.İlk biramı,ilk şarabımı,ilk rakımı babam sayesinde,aile sofrasında içtim ben.İçki içmeden önce yemek yemek gerektiğini,sulu meyvelerle içki içmemek gerektiğini,içkileri birbirine karıştırmamanın icap geldiğini ondan öğrendim.Votka ve benzerleri yabancı içkileri de onunla tattım.Rus votkasını,iskoç viskisini,fransız,italyan,ispanyol şaraplarını onun içmeden önce bize verdiği kadehlerde tattım.Böylelikle dışarıda içki içmek için can atmadım, adabımla içtim, içiyorum.

Bazen düşünüyorum, balık isimlerini ne zaman öğreneceğim diye.O olmadan nasıl tanıyacağım bir balığı ve nerden bileceğim nasıl pişirilmesi gerektiğini.Dikkatinizi çekerim, kendisi bir İstanbul beyefendisi değildir.Güneydoğulu Hacı bir babanın evladıdır.Ama unutmamak gerekir ki rahmetli dedem Abdurrahman Arcasoy bir İstanbul aşığıydı.Türk Sanat Müziği'ne adeta tapardı.Gençlik yıllarını İstanbul'da rakı sofralarında,sinemalarda geçirmiş,şiirler yazmış bir edebiyat sever,Hukuk Fakültesi terk bir beydi.Dedem yemek yemeyi çok severdi.Yemek yemeyi çok seven,disiplinli,düzenli,çok temiz,her zaman sağlıklı bir insandı.Yalnız telaşlı ve sinirliydi.Onu andıkça kulaklarımda çınlıyor yükselen sesi evdekilere ve sonra bana dönüp gülümseyişi.Belki de ismimi en güzel o telaffuz eder.Ondan başka kimse bana bu kadar güzel ''Merveciğim'' diyemez.Zevk almayı bilirdi dedem yaptıklarından.Okuduğu Kuranı öyle güzel tutardı ki ben imrenirdim, neler var içinde diye.Okurken bacaklarını sallardı.Gençken sinema biletlerini saklarmış tıpkı amcam ve benim gibi.Küçük merak ederdim ben kime benziyorum diye,sonra zamanla anladım ki babamın ailesine benziyorum.Bize anlattığı masalları unutmam mümkün değil,büfenin üst tarafındaki şeker ve lolipop kavanozunu da.Bazen rüyalarıma giriyor.Üzülüyorum onu görünce çünkü öyle gerçek ki ve öylesine gördü ki olup bitenleri...Dedem beni severdi, ben de onu çok.Rakı ve rakı masası sohbetinden dedeme geçiverdim.Ama gerekliydi bu.Ne çok anlatacak şey var onun hakkında...Çok muhterem bir insandı,onun sahip olduğu şey eşi ve dört oğluydu hayatta.Şimdi soruyorum ben kendi kendime onun yaptıklarını benim yapmam mümkün mü diye.Ama iki mühendis,iki doktor evlat sahibi olmak bana nasip olmaz gibi geliyor.Ellerinden öpüyorum Abdurrahman Bey, siz bu gece benden rahmet istediniz, ben size göz yaşlarımı veriyorum ve sabun kokan ellerinizi hatırlıyorum saygıyla.

_____________________________________________________________________________________

Şubat ayında İstanbul'a geldiğimde babamla Nevizade'ye gittik içki içmeye ikimiz.Öyle güzel bir gündü ki...İkimiz onun uygun gördüğü, adımıza rezerve edilmiş bir meyhaneye gittik.Onu İstiklal Caddesi'nde Fransız Konsolosluğu'nun önünde bekledim.Bİrlikte yürüdük aşağıya kadar,konuştuk.Meyhanede ben bira içtim, o da rakı içti.Uzun uzun sohbet ettik.Bir taraftan konuşuyor bir taraftan da onun ablamla bize vermiş olduğu L&M sigaramdan içiyordum.Çok güzeldi.Dertleştik karşılıklı,gelecekten söz ettik,yapacaklarımızdan birlikte.Saat ilerleyince kalktık.Meydan kadar yürüdük.Sonra ben Kazancı Yokuşu'ndan inmeyi teklif ettim.Konuşa konuşa aşağıya indik.Motora binip Üsküdar'a geçtik.Üsküdar'da Evlendirme Daire'sinin yanına park etmişti arabayı.Arabaya binip eve geldik.Ne hoş bir gündü.Ve şimdi ne de güzel bir hatıram var.Bundan evvel ailecek giderdik.Ben lise hazırlıktayken gitmiştik yine ikimiz böyle, ben reşit olmadığım için kola içmiştim Nevizade'de :)

_____________________________________________________________________________________

Gelelim rakı sofrasındaki güzide mezelerimize...
Neler yok ki...Şakşuka,Haydari,Deniz Börülcesi,Beyaz Peynir,Acılı Ezme,Semizotu Salatası,Barbunya Pilaki,Cacık,Patlıcan Salatası,Çerkez Tavuğu,...


İstanbul'umuz rakı kokar usul usul geçerken caddelerinden.
Erkek gülüşüyle güler bize akşam oldu mu.
Sigarayı içine içine çeker laciver gecelerde.
Kadın,erkek, genç,yaşlı...
İstanbul'dakiler bir başka insandır,insandır bazı bazı.
Mideleri baharat kokar,ağızları şerbetten yanar.
Kahve gibidir gözleri,acılı ve zevkli.
Martılarlar yaşarsın İstanbul'da,balıklarla,yosunlarla,
tekneler,gemiler,vapurlar,motorlarla...
Koskocaman ağaçlarla gezersin.
Yerdeki taş altından ayağının altında,
yaslandığın duvar padişah kokar.
Yürek deyiveresin gelir İstanbul deyince.
Aşık eder,taş olur bileğine bağlanmış rıhtımda,
çektirir hiç şüphesiz,öldürür aşkıyla,
Ölümüne seversin İstanbul'u.
Ölüme yaklaştım sanırsın ondan ayrı kaldın mı.
Ama o seni isterse yanına,çağırır bir çırpıda,
Yanında bitersin bu zihni karmaşık Sultan'ın.
Eteğini öper öyle verirsin canını da,aklını da ona.
Diyeceğim o ki,
İstanbul'dan ayrı kalanın vay haline...
______________________________________________________________________________________
Özledim.Dedemi,Babamı,Aydın Boysan'ı...
İçinde şairlerin balık niyetine yüzdüğü İstanbul'u özledim.İstanbul'umu,öğrendiğim İstanbul'u özledim fransız ve türk öğretmenlerimden.Biz kalamayacağız belli ki ama İstanbul kalacak boylu boyunca kıtaların arasında.Denizinde bir köpük kabarcığına hasretim İstanbul, senden bekliyorum şerefe namesini.Geleyim de içelim karşılıklı.


MERVE ARCASOY

19 Nisan 2010 Pazartesi


beni koyup gitme

Beni koyup gitme ne olursun
Durduğun yerde dur
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin yorulursun
Beni koyup gitme ne olursun
Bir deniz kıyısında otur.
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin çocuğun olur
Beni koyup gitme ne olursun
Sonun kötüye varacak
Beni koyup gitme ne olursun
Elimi tutuyorlar ayağımı
Yetişemiyorum ardından
Hevesim olsa param olmuyor
Param olsa hevesim
Yaptıklarını affettim
Beni koyup gitme ne olursun
Seninle gelmeyeceğim yine de
Beni koyup gitme ne olursun


Beni koyup gitme diyebileceğim biri yok ama durduğu yerde durmasını istediğim biri var mesela.Gitmesin istiyorum başka bir şehre, bir başka ülkeye.
Hevesim olsa param olmuyor, param olsa hevesim...
Evlenirsin çocuğun olur.
Bunlar olur, benlar bana oluyor.Bunlar beni çok korkutuyor.
Gidicekler, o yüzden en önce ben gitmeliyim diyorum kendi kendime.Önce ben, ben,ben.
Önce onlar değil.Bırakıp gitmeli insan bırakılmaktansa.Kimseye mecbur olmamalı insan.Mecburiyet ve bağlılık yer bitirir insanı.
her an terkedecek şekilde sevmeli, garantisiz,şüpheli ve korkulu.Bundan gayrısı bizi hasta eder.Gidiverecek gibi kalkmalı her koltuktan, sigarayı sonuna kadar içmeden kalkmalı yerinden.İki yanaktan öpmemeli, tek yanaktan öpüp hızla kalkmalı.Acele bir kahve içmeli, fincanın dibini görmeden ayaklanmalı.Bırakıp gitmeli öylece.O seni bırakmadan hadi sen kalk git.Dinleme fazla sakın, yersiz.
Erkekleri dinlememeli, onlar pek anlamaz, düşünmez de.Kabul et,kalkıver yerinden.Hİç telaşlanma,sakın korkma.O bulur yolunu.Bir ev bulur.
Ama buldunmu da düşünenini tut kolundan sıkıca.Bağla bir sandalyeye.Uzunca süre dursun öylece salonun ta orta yerinde.Öyle beklet ki, öyle sev ki, öyle inandır ki iplerini çözsen bile kaçamasın.
O hata yapmadan bir tokat at ona.onun sana atacakalrından evvel.Bir çocuk dünyaya getir, ailen olsun.Onu ailen yap.Aileni otur ve yap tıpkı legolardan yapar gibi.İçine de koyuver küçük bebekleri,kıpırdayamasınlar.
İyice bağla kendine onları.
Bütün silahların hazır olsun.Cephaneleğini böylelikle kur.Bile bile evlen.Bile bile kur evi.BAktın olmuyor tüfeğini çıkar, tara bütün evi.Tara bütün eşyaları, herşeyi.Tüfeği pencereden at, hiç birşey olmamış gibi merdivenlerden in, insanlara günaydın de ve apartman kapısından çık.Çık dışarı, saçlarını iyice savur.Bir kafeye otur açıklıkta.Bir sigara yak.Bir kadeh şarap iste.Kimseye mecbur değilsin.
mecbur değilsin.

13 Nisan 2010 Salı


Canım çok sigara istedi.geçen gün çekmecede buldum bir tane çok sevindim.Ama şimdi biliyorum ki yok.Sabah kalkıp hemen alacağım.Ferzan Özpetek'in yeni filmi Serseri Mayınlar'ın film müziklerini dinliyorum.Ders çalışmam gerek.Sanırım biraz daha oturup sonra başlayacağım.Bugün kiliseye gitmedim.Dün gitmiştim.Yanlış anlaşılmasın ama bu bir ihtiyaç kimseye söyleyemediklerimi orada ona söylüyorum ne yapayım.Eskiden daha çok dışarı çıkıp yürürdüm.Buraya alıştıkça sanki kırk yıllık bir muhit sakini gibi oldum.Belki değişir.Aklıma kötü şeyler geliyor.Onları düşünüp sıkılıyorum.Kötü kötü şeyler...
Babamı özledim bu akşam.Neyse.Bugün kendime bir tane siyah askılı bir tane de straplez bluz aldım.Çünkü yazın straplez bluz bulunmuyor,kıran giriyor.
Ne yazacağımı bilmiyorum.Ne yazsam birine batacak gibi geliyor.Çemberim daraldı.
Ne resmi görmek istersiniz? Nereye gitmek istersiniz?
Söyleyeceklerimi söyleyememek ne kötü.Konuşamamak.Zor iş.
Bugün dışarı çıktım.Kendimi gittikçe çirkin hissediyorum.Böyle oluyor bu günlerde.Bugün makyaj yaptım.Biraz daha iyi hissettim kendimi.En iyisi yarın okula gitmek.Bir de parayı nasıl harcıyorum hiç bilmiyorum.Aslında en yakın arkımla sohbet etmeye ihtiyacım var galiba ama yüzyüze.Bir de sigara içmek tabi herşeyi unutup.İstanbul'dakiler iyi.Herkesin selamı var sana blogkız.Havalar da ısındı ısınmasına ama...
22 yaşına girmek de istemiyorum ya işin aslı.Harala gürele geçti.Ferzan Özpetek ve Pedro Almodovar filmlerindeki gibi şarkılı ve renkli olsun hayat.Bir de takıntılı olduğum biri var.Onu özledim galiba.Onunla konuşurken rahatlıyorum, patır patır anlatıveriyorum.Onunla İspanya'nın güney bir şehrinde bir kahve içelim.Ben sigara içeyim, o bıraktı.Ona da hiç güvenilmez.Sadece ben konuşurken güvenyorum ama sonr birşey beklemeyeceksin ondan.Elinden fazlası gelmez.
Beynimde kemanlar çalıyor.Bir alçalıyor bir yükseliyor.Bir de gitar girsin araya.
Galiba Genova'ya gitmek istiyorum.Geçen yıl bir filmde görmüştüm.Çok beğendim.Ben şehirleri oranın insanlarının yatıklarını yaparak gezmekten hoşlanıyorum.Yani öyle heykel resmi çekmek sıkıyor beni.Havasını içime çekip etrafa bakmak gibi...
Bir de bir çeşmeye rastlarsam iyi olur.Biraz su içerim.

Merve ARCASOY

8 Nisan 2010 Perşembe






NEŞET ERTAŞ

AH YALAN DÜNYA

Hep sen mi ağladın hep senmi yandın,
Bende gülemedim yalan dünyada
Sen beni gönlümce mutlumu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada.

Ah yalan dünyada,yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada

Sen ağladın canım ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
Boş yere aldandım, boş yere kandım
irengi gözümde solan dünyada

Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada

Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu
Sana karşı benim hayalim çoğdu
Felek bulut oldu üstüme yağdı
Yaşları gözüme dolan dünyada

Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada

Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı
Garip bülbül gibi feryadım kaldı
Alamadım eyvah muradım kaldı
Ben gidip ellere kalan dünyada

Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada

Kırşehir'e gidememişiz belki hiç.Ama gidiyoruz sanki Neşet Ertaş'la ve anlıyoruz onun sözlerini başımıza gelince söylenenler.
Hep keder hep acıyla dolu değil ya bu hayat.Bir bakıyorum öyle ya da böyle ertesi gün oluveriyor.Hergün sabah oluyor, olacak ta taki kıyamet gününe kadar.
Yanımıza bakalım, sağımıza, solumuza, bir de aynada kendimize.Ne kadar kendimiziz aynaya bakınca.Beynimizin içindeki ''BEN'' miyiz bakınca?
Hiç arkaya bakmamak gerek.Bırak geçmiş bitmiş hikayeleri.İleriden korkmaktan kimseye fayda yok.Batıp çıkıyorum bazı bazı denizin derinliklerine.Sonra biri birşey diyor hızla yukarı yüzüyorum.Ve heyecanla gökyüzüne bakıyorum.Dünya gerçekten güzel.Milyonlarca insan var.Bunların içinde benim tanımadağım iyileri var.Tanışacağız elbet.Kötü değil ya herkes.

Sonra ağaçlar var.Güzel yol kenarları var.Çeşmeler var.Geceleri yıldızlar var.Sesler var dinlenesi.Kitaplar var okunası, hayal kurulası.Hiç kimse yoksa bile elbette Dostoyevki'nin Raskolnikof'u var bir masanın başında soğuk bir fincan kahve içen.Sonra Gregoire Samsa var yatak odasında.

Kafka'yı düşün sadece ve onun yazdıklarını.Gabriel Garcia Marquez var ve onun güzeller güzeli Şili'si.Allende var, Neruda var.Neruda'yı düşün.Maden işçilerini.Picasso'yu düşün ve ispanyol iç savaşını...Hayat güzel.

Güzel günleri düşün.Ve hergünün bir ertesi günü olduğunu.Mevsimlerin değiştiğini ve değişeceğini.Ertesi günler hep var.Gökyüzü var.Kafanı bir kaldır yukarda bir güç var bizi yaratan.O var.O her yerde.O'na güven.Gözün kapalı atıl güne.Gelecek gerisi.
Umutlu günaydınlar :)

6 Nisan 2010 Salı


hi,
i have 15 minutes to write this topic.bacause i have to study.i took a cup of coffee, the fourth cup of coffe of the day...
you know what?
i think i'am a lazy student who spends all her time thinking of nothing.
i'am lazy,
i'am stupid,
i'am boring...

but like Sarah Barry says-my french friend,living in Brighton- i'am a brave person.
i know that i am a brave person because i came here to finish my story.
My story which started in İstanbul.And it will finish in İstanbul.
It's a very complicated story.A lot of suffering moments...
Alone at home in front of the pc, in front of the books, some law books...
I don't even have a picture album with me...It sucks all these things...
I know that i'am lonely in this fucking world but sometimes i feel the existence of some other one's who survive.
I missed you Sarah Barry, my intelligent friend.My best french friend.You will see the finish band.
I can do it.I have did it.But maybe you can be with me during all these fucking time.
I lost my mom, ı lost my sister, ı lost my dad.I refound my sister and my dad.But i can't remplace the place of my mom.ıt's not possible.anyway, she isn't that woman i loved anymore.She uses my mother's name.
Do you want to know why i adore Adolf Hİtler?
Because he refuse the existence of the inability, powerless, incompetence, weakness...
We have to be powerfull my friend.We don't have ant other chance.
I'm not a princess, i'm not a rich person.
I have only my brain and my little heart.I'am sorry for my heart...
I can live with this weak heart.But i think someone can take it.If someone takes it this year maybe it can be bigger than now.
So, could you be more gentil with me?
I'm not the person you see.i want to breathe.i want a peacefull life maybe with someone.but please don't break my heart.

Sorry my brain and my future.I depassed time which consecrated to me.
Everything will be allright.See you.please love me my diary.

P.S: i'm sorry for my english,my first foreign language is french.but i suppose you can understand me.

4 Nisan 2010 Pazar

GORAN BREGOVIC 'i ÖZLEDİM!




Merhaba Merme'nin sayfası,
Meraba cınım naber? :))
Evet hava ısındıkça Goran'ı özlüyor özlüyor özlüyorum.Senin güzel şarkılarını ve güzel kafanı görmek için sabırsızlanıyorum.Temmuz ayını güzelleştiren bir etkinliksin sen.İki yıldır seni görmeye geliyorum.Her yıl kademe atlayıp daha çok para veriyorum bu yıl en önde olmak için fon oluşturacağım.Bakalım seni görmeye kiminle gideceğim? İlk yıl Tolga'yla gitmiştik.Farkında olmadan bir Issız Adam çekimine dahil olmuşuz meğersem.O gün onlarda orada Ada ve Alper ikilisinin konser günüymüş.Üstelik önümde oturan çocuğun da bebeklik ve çocukluk arkadaşım olduğunu farketmiştim.Tolga'yla gidişimizde Taksim'de buluştuk.O gün inanılmaz trafik vardı.Mecburen taksiye bindik Cemil Topuzlu'ya gitmek için.Ama Taksi şöförünü görür görmez Urfalı olduğunu anlamıştım ve hemen Şanlıurfa'ya dair ne biliyorsam anlatmaya başladım çünkü adamcağız bizim için o trafiğe bodoslama daldı.Küfür yememek için bütün sülalemi anlattım.E tabi soyadımı da söyleyince tanımaması mümkün değildi. nihahaha :)
İkinci gidişimde Karun'la bilet almak için İstiklal Kitapevi'ne gittik.Doğru olmayan paramla o bileti sevgili kredi kartımla satın aldım.Ama karar verirken bilet görevlisi az daha bize kafa atıyordu.ÇOk kararsızdık.Para yok ama gönül GOran'a ikinci sıradan bakmak istiyor :)) NEYse biz biletlerimizi aldık.KArun'lara gittik.İnanılmaz sıcak bir gündü.Sanırım ben o gün stajdan çıkıp gitmiştim Karun'lara.Karun sokaklarda fink attığı için kapıda kaldım ve ev sakinlerinden M.'nin gelişiyle apartmana giriş yaptım.Üstelik telefonumu da evde unutmuştum.NEyse biz GORAN'ı görmeye gittik.Müziğimizi dinledik, saçma sapan figürlerle dans ettik.Ellerimiz patlayan kadar alkışladık :) Oradan çıkışta Nişantaşı'nda çok sevdiğim sevgili CAFE ZONE' a gittik.Orada bir Türk Kahvesi içtik.Onu sigarayla perçinledik.Bu arada her zamanki gibi ayağımda sadece tipini beğendiğim ama ayağımı rahatsız eden bir ayakkabı vardı.Çünkü ben öyle alıyorum ayakkabılarımı.Sadece görüntüsüne bakarak :)))Bunu bütün arkadaşlarım bilip bana dehşetle bakıyor :) NEYse çok güzeldi.Yine gel Goran, görüşelim olur mu ? Ciao!

2 Nisan 2010 Cuma

Nisan


Hoy igual que ayer
Todos los días lo mismo
Hoy igual que ayer
Todos los dias lo mismo

Y es que no voy a vivir contigo siempre, siempre sufriendo
Es que no voy a fingir un amor que no siento
tu también quieres volar y yo también quiero ser libre
que nos separe a los dos este amor imposible
igual que ayer

Todos los días lo mismo
Hoy igual que ayer
Todos los dias lo mismo

Y es que para sentir necesito amar y ser amado
Ya no te voy a mentir te diré la verdad: no te quiero
Siento mucho que tu otra cosa habias pensado
Tu dirás si te preguntan que tu amor se fue volando

Hoy igual que ayer
Todos los días lo mismo
Hoy igual que ayer
Todos los dias lo mismo

Un Amor...Başka türlü bakmak gerek.Başka türlü görmek seni.O küçük melekler gibi mermerden.Ben öyle görüyorum.Korkmadan seviyorum seni.Korkutmadan kimseyi anlatıyorum seni.Buralarda bir yerde olduğuna inanıyorum.Dertlerimi anlattığım bir arkadaşım gibi.Aşkı paylaştığım bir arkadaşım gibi.Tiyatro sahnesine çıktığım bir günde boynumdayken sen, lisede bilekliğimdeyken daha iyiydim.Sen bir sürü insan için düşündüğüm iyi dileklerdin.Hala da öylesin.Her sevdiğim insan için senden yardım diliyorum.Acı çekmek senin kaderin ve bizim de kaderimiz.Aile gibisin.Yalnız bir sandalyede ben görmezken seni yanı başımdasın kilisede.Bu günah değil sana inanmak.Tanrının lütfusun benim için, ama korkusuz.Sadece sevmek seni.Ve iyilik deyince seni hatırlamak.Aşk kelimesinin yasak olduğu yerlerde içimden geçirdiğim aşkın anahtarısın.Ruhumdaki anahtarsın rüyama düşen.Bembeyaz deftersin elime verilen.Canlı ya da cansız, senin iyiliğine inanıyorum.Ve ancak Aşk'ı senin aracılığına diliyorum.İnsanları sevmek için Aşk.Yaşamak için Aşk.Aşık olmak için Aşk.Gülmek için aşk.Mutluluk için aşk.Bir mum gibi dimdik, pürüzsüz, temiz, küçük belki ama yanan.Aşk sensin.Aşk senden gelmeli ve aramıza düşmeli.Herkesin aşk a düşüp yanmasını ve sonra bir ağaç gibi açmasını diliyorum.İyilik için aşk gerek.Yalan söylemeden, diz çöküp O'nun önünde, pişman ama masum olmalı.Je t'aime Jésus.Je le sais, toi aussi tu m'aimes.

1 Nisan 2010 Perşembe

Prensesler ve Prensler







Prensesler ve prensler hergün sabah derslerine ve öğleden sonra derslerine katılırlar.Prenseslerin yeni alınmış ayakkabıları, ütülü gömlekleri, ojeli tırnakları olur.Prensesler beyaz tenli ve sarışın olurlar.Hukuk derslerini adeta bir hanımefendi edasıyla dinlerler.Onlar yavaş yavaş ve tane tane konuşurlar.Yüksek topuklu ayakkabılarının yukarısında ince çoraplı ince bacakları olur.Onlar koşmazlar.Espri yapmaz sadece kibar erkeklerin yaptıkları esprilere gülerler.

Prensler genelde modaya uygun bir bluejean, içine çizgili bir gömlek ve bener tonlarda bir hırka giyerler.Ellerindeki çantalar genelde markadır.Saç kesimleri adeta Tarık Akan'ın gençliğini hatırlatır.

Prensler ve prensesleri haftasonu ders olduğunda anneleri ya da babaları arabayla fakültenin önünden alır.Onlar otobüse binmez zira şahsi arabaları mevcuttur.Onlar pazar günleri aileleriyle yemek yerler.Dini bayramları da asla kaçırmazlar.

Bunun yanında çalışam öğrenciler vardır.Daha doğrusu çalışan,para kazanan,ev işi yapan kız öğrenciler.

M.
tek başına yaşıyor.Ev temizliği,bulaşık,alışveriş,fatura ödeme,banka,işlemleri,yemek yapmak.

A.
erkek arkadaşıyla yaşıyor.Erkek arkadaşının 3 çocuğuna o bakıyor.Temizlik,alışveriş,banka,yemek yapma.

P.
Kasiyerlik yapıyor.Haftanın belirli günleri işe gidiyor.Okuldan aldığı burs ve maaşıyla hukuk kitaplarını alıyor.Bir de sigara içiyor.

A.
Erkek arkadaşıyla birlikte yaşıyor.Kasiyerlik yapıyor.Dersleri iyi.Ama işten gelince hep ders çalışıyor. Kolu kırıldığında bile kasiyerlik yaptı.

Proleter prenseslerin okulu bırakmak gibi bir lüksü yoktur.Ancak gerçek prensler ve prensesler sosyoloji, edebiyat ve hatta hiçbir bok fakültesine geçiş yapabilir.


Yollar onlar için Caco'nun yürüdüğü asfalta benzer.Asfalt yolu epeyce yürüdüklerinde tepedeki kiliseye ulaşırlar.Raimunda gibi ev hanımıdırlar.Ve trainspotting gençleri gibi ıssız ve ağlamaklı.