24 Aralık 2010 Cuma

2011'e girerken Türkiye Cumhuriyeti ve Yurttaşlarının Sorunları Üzerine

-Noktası,virgülü ne kadar isabetli olacağını kestiremediğim bir yazıya başlıyorum. Rasyonel gerçekliklerde bile hatalar yapabilirim,gencim,profesör değilim. Düşünce özgürlüğüm hangi ülke sınırları içinde var bilmiyorum. Sadece paylaşmak istiyorum.-

Kim?
Şanlıurfa kökenli, İstanbul'da yetişmiş, Fransa'da Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisiyim.Türküm.

Kime?
Türkiye Cumhuriyeti Türk dilinde yazdığım bu dili anlayabilecek herkese hitap ediyorum.

Nereden?
Fransa'nın güneyinden, Perpignan'dan

Neden?
Siyaset Meydanı 23 Aralık 2010 ''Nasıl bir Türkiye'de yaşamak istiyoruz?'' konulu televizyon programındaki tartışmaları dinleyip, üzüntü duyup, sorumluluk hissettiğim için yazı yazıyorum.

Düşüncelerimin başlangıç noktası, kim olduğum, kime hitap ettiğim, nerede bulunduğum ve neden yazdığım sorularının cevabında gizlidir.

Kim olduğum neden önemli, bütün dünya insanlarının eşit olarak kabul edildiği bir dünyada? Çünkü dünya halkları eşit olarak kabul edilseler bile eşit şartlarda yaşamıyorlar. Kime yazdığım neden önemli? Sadece belli bir kesimi ilgilendiren sorulara yanıt aradığım için yani Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına. Nereden yazdığım neden önemli? Çünkü bulunduğumuz yerler geldiğimiz noktalarla ilintili olabileceği gerçeğinden ötürü. Neden? Neden sorusuna cevap verecek nedenler aradığım için.

Açılımlar devri, ayrışımlar beşiği...

Son üç gündür Türkiye'de Kürt Sorunu ya da Terör Sorunu üzerine birtakım tartışmalar gündeme geldi. BDP milletvekilleri, kürtçe dilinin güneydoğuda ve doğuda sokak,cadde,bina,makam gibi kamu malları ve kamu alanlarında türkçenin yanında kullanılması gerektiğini dile getirdiler. Sadece dile getirmediler, bunu uygulamaya da geçirdiler. Trükiye Cumhuriyeti Anayasası'nı hiç elime almamış biri olarak, anayasamızın maddelerinde üniter devlet beyanının bulunduğunu biliyorum. Üniter devlet beyanının yanısıra, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dilinin türkçe olarak belirtildiğini de biliyorum. Son olarak da Türkiye Cumhuriyeti'ni milletinin adının Türk milleti olduğunu da biliyorum.

Şimdi soruyorum, bunu BDP milletvekilleri bilmiyor mu. Elbette biliyorlar ama bu uzun süreçler sonunda ortaya konulmuş anayasa maddesini ve/veya maddelerini reddediyorlar.
Anayasasını reddeden bir siyasi partinin Millet Meclisi'ndeki varlığından bahsediyoruz. Buraya kadar çok güzel. Demek ki karşıt düşüncelere yer veriliyor demokratik anlamda. Anayasanın tartışılmaz maddeleri reddedilebiliniyor bazı kimselerce bu ülkede. Demokrasi ve özgürlük gayet güzel görünüyor bu anlamda. Demokratik yollarla seçilmiş milletvekilleri, özgür bir biçimde düşüncelerini beyan eden halk temsilcileri söz konusu burada. Bu noktada uluslararası anlamda eksik hiçbir nokta bulunmamaktadır özgürlük ve demokrasi nosyonlarına dair ve kullanımları konusunda.
Bdp kimi temsil ediyor? Bdp diğer bütün siyasi partiler gibi Türkiye Millet Meclisi'nde Türkiye Cumhuriyeti halkı olan türkleri temsil ediyor resmi anlamda. Sosyolojik ve coğrafik açıdan bakılduğında Bdp Türkiye'deki etnik bir topluluk olan kürtleri temsil ediyor. Çoğunlukla Güneydoğu ve Doğuanadolu bölgelerinde varolan bir etnik gruba hitap eden siyasi bir parti söz konusu olan. Bu etnik grup neden birtakım açılımlara maruz kalıyor sorusu güncel hükümetimizin gerçekleştirdiği politikalar doğrultusunda ortaya atılmıştır. AK parti hükümeti Türkiye Cumhuriyeti bayrağı altında yaşayan onlarca farklı etnik grubun varlığını idrak etmekte zorluk çeken bir hükümettir. Türkiye Cumhuriyeti bayrağı altında rumeli, ermeni, rum, yahudi, çerkez, laz, gürcü, abhaz, arap, tatar, arnavut, süryani gibi birçok farklı milletten insan yaşamaktadır. Bunlardan sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olan kürt halkı terör gibi bir yöntemi sebebi bilinmeyen bir biçimde kullanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'ndeki PKK (pekeke) terör örgütüne mensup her kürt kökenli şahıs Türkiye Cumhuriyeti nüfus kağıdını kullanmaktadır. Doğum kayıtları Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında olan, ölüm kayıtları da yine Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olacak teröristler bizim vatandaşlarımızdır. Onların yaradılışta bizden hiçbir farkları yoktur ancak yaşayışta bizden birçok farkları vardır. (Sakın biz kimiz sorusuna cevap aramayalım bu noktada) Bu türk vatandaşları Türk Silahlı Kuvvetleriyle ve kendileri gibi olan yurttaşlarla bir mücadele içindedirler. Bu mücadele dahilinde 50.000 den fazla insan kaybedilmiş, büyük miktarlarda da para harcanmıştır. Benim doğumum 1988 yılına tekabül ediyor. Türkiye'nin terörle mücadelesi 90lı yıllara uzanır. Aradan geçen yıllar sadece şehit cenazelerinin sayısını çoğaltmamış, alt kimlik- üst kimlik gibi yeni kavramların literatüre geçmesine sebebiyet vermiştir.

Alt kimlik-üst kimlik? Sorunun cevabı yine bir soru işaretidir. Hangimiz anlamını biliyoruz. Bildiğim , kimliğimizin geldiğimiz coğrafik bölgelerden ibaret olduğudur. Benim kimliğimde Şanlıurfa yazar, Şanlıurfalı olduğum için. Resmi kimliğim budur. Sosyo-kültürel açıdan bakıldığında İstanbullu bir kimliğe, dil açısından türkofon ve frankofon bir kimliğe, dini açıdan ise pratik yapmayan bir türk-müslüman kimliğe sahibim. Şahıs olarak kimliğim insan olmaya
çalışmaktan ibarettir. Amin Maalouf'un Öldürücü Kimlikler adlı deneme kitabı kendi kimliğimi algılamada bana yardımcı olmuştur. Saydığım kimlikler sahib olduğum kimliklerin sadece birkaçıdır. Damarlarımda arap, yugoslav, tatar ve mezopotamya kanlarının birbirine karıştığı kırmızı bir kan akar, herkesin kanının kırmızı olduğu kadar kırmızı olan bir kırmızı. Alt kimlik- üst kimlik kavramı benim için geçerli değildir. Resmi kimliğimde yazdığı üzere Türk'üm. Türk doğdum, Türk öleceğim. İleride alacağım herhangi bir kimlik ya da pasaport gerçek kimliğim olan Türk kimliğimi değiştirmeyecektir. Tıpkı bir Türkiye ermesinin dünyanın neresine giderse gitsin, sosyo-kültürel kimliğinin türk-ermenisi olarak kalacağı gibi. Kimlik denilen şey petrol kadar yapışkandır. Petrole batmış bir karabatak nasıl kendini petrolden ayrıştıramazsa, sahib olduğumuz kimlikten de öyle ayrışamayız. Kimlik çatışmaları milletleri özgürlüğe ve demokrasiye götürmez.
Kimlik çatışmaları milletleri ancak ve ancak kaosa sürükler. Bu kaos açılımlarla değil birleşmelerle aşılır ancak. Açılımlar halkları birbirine kırdırarak, ülkemizin ilerlemesini sekteye uğratmaktan başka hiçbir getiride bulunmaz.
Politik açıdan geri dönersek bugüne, yaşadığımız kaosu çıkış noktası Güneydoğu ve Doğuanadolu bölgelerindeki derebeylik sistemlerinin, halk dilinde ağalık sistemlerinin 80'li yıllardan beri ortadan kaldırılmamasıdır.
Bu yıllarda kimler vardı? Bu dönemlerin başrol oyuncuları Chp, Doğruyol Partisi, Refah Partisi ve Anavatan Partisi'dir. Bugün denize düştüğümüz için sarıldığımız yılanlar, bizleri terörün kucağına atmışlardır. Bu durumun müsebbibi cehaletini bugün yenememiş olan, o günlerde de yenmemiş olan toplumumuzun yanlış siyasi düşüncelerinin yanlış seçimleridir. Bu terörün müsebbibi ne Amerika Birleşik Devletleri, ne İsrail ,ne Rusya, ne Avrupa Birliği'dir. Bugün en basitinden terörün müsebbibini dış güçler olarak görmek bir maskara güldürüsüdür. Dış güçlere yüklenmek bizleri derin uykulara yatmaktan ileri götürememektedir.

Tüm bunların altında demokrasi gerçeğiyle yüzleşmekteyiz kanımca. Türkiye Cumhuriyeti'nin çarpık demokrasisi bugün ki kaos ortamının tohumlarını yıllar evvel ekmiştir. Sahib olduğumuz hakların hakkını verememenin cezasını milletçe çekiyoruz bugün. Yanlış kararların bedelini ne dedelerimiz, ne babalarımız ödüyor. Bugün bu kaosun bedellerini 80li yıllarda dünyaya gelmiş genç nüfus ödemektedir. Bugün bedelleri ilkokul, lise, üniversite öğrencileri, iş sahibi, işsiz kategorsindeki genç nüfus ödemektedir. Bütün bu olup bitenlerin utancını milletçe çekmekteyiz. Sahip olduğumuz etnik grupların hepsi bugün işsizlik ve eşitsizlik kurbanıdır. Eşitsizlik ve sınıf farkı toplumun hr zerresinde mevcuttur.
Bugün içinde bulunduğumuz işsizlik ortamı, üniversite mezununu da vurmaktadır, yüksek öğretimden mahrum kalmış gençleri de.

Komik olacak belki ama Türkiye Cumhuriyeti'nin ihtiyacı olan şey eğitim ve istihdamdan ibarettir. Bu iki sorun çözüldüğünde diğer sorunların çözümlerinde de yol alınmış olunacaktır.

Eğitimden kasıt nedir?
İki kurum geliyor aklıma: YÖK VE MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI
Bu iki kurum ve bu iki kurumun işleyişleri Türkiye'nin anadamarlarını tıkamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı'nın kontrolü altındaki üniversite öncesi öğrenimin düzeyi, içeriği ve uygulama yöntemleri reformlara tabi tuulmalıdır kanımca. Öğretilmiş yanlış tarih bilgileri bugün ilerleyişimizi baltalamaktadır. Bugün Türkiye'de milyonlarca insan Türkiye Cumhuriyeti'nin güçlü askeri birliklerine güvenmektedir. Halbuki 21. yüzyılda hiçbir millet silahlı kuvvetlere, silaha, kana ve insan ölümlerine sırtını dayamamalıdır. Bugüne kadar asla içinde bulunduğum topluma yakıştırmadığım barbar terimi bugün türk silahlı kuvvetlerine olan sevgi ve kıvançtan ötürü Türk milletine yakışmaktadır. Kendi milletini kurşuna dizen bir kuruma kıvanç duymak ancak barbarların işi olabilir.
Tarihimizi ve dünya tarihini doğru öğrenmek ancak ve ancak doğru insanların içinde bulunduğu kurumların gözetiminde yani realist ve adaletli bir ruha sahip bir Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde olur. Burada ihtiyaç duyulan şey, herkese eşit uzaklıkta olan bir ilkokul ve lise eğitiminden geçer öncelikle. Daha sonrasında eşit şartlarda elde edilmiş, yani kazanılmamış bir yüksek öğretimden geçmektedir. Burada ihtiyaç duyulan şeyler YÖk'ün yoksunluğu ve araştırmacı üniversitelerin varlığıdır. M.E.B'in doğruluk ve adalet çerçeveleri içinde Atatürk ilke inkılapları doğrultusunda yapacağı çalışmalar bizleri açılımlardan uzak tutacak, bizleri ileri seviyelere taşıyacaktır. YÖK'ün yoksunluğu eşitliği getirecektir. Kopya skandallarının yükselmediği bir toplumda genç nüfus psikolojik açıdan etrafına örülmüş olan duvarları yıkacaktır. Azim ve çalışmanın doğru orantılı olarak başarıyı getirdiği bir toplumda huzura erecektir. Bu huzur toplumda refahı arttıracak, terörü ortadan kaldıracaktır.

Şimdi benim küçük gerçeklerimi dinlemeye davet ediyorum sizi. Türkiye'de aslında kimlik değil bir sınıf karmaşası vardır. Bu sınıf karmaşasında ben de acı çekiyorum. Ait olduğum isimsiz sınıf beni diğer insanlardan ayırıyor. Eksik haklarımın olduğuna inanıyorum. T.C. devleti bana bir paso bile vermiyor. yaşımdan ötürü bir indirim alamıyorum toplu taşımada. Adımı, kim olduğumu kimse bilmiyor. Kimse sorunlarımla ilgilenmiyor. Neden yurtdışında olduğumu sormuyor. Bende ötelenmiş kişilerden biriyim. Ablam da öyle. Türkiye'nin en iyi iki siyasal bilgiler fakültesinden birinden mezun olmasına rağmen, T.C ona bir devlet kurumunda iş olanağı sunmuyor üç dil bilmesine rağmen.
Bugün işsizlik Türkiye'nin kanayan yarasıdır dedi bir genç Siyaset Meydanında. İşsizlik bugün her yurttaşın başındaki sorundur. Ama hükümet bunun için en ufak bir çabada bulunmaktadır. Kendi sulandırma projemiz olan Gap'ı kendimiz işletemiyoruz, telefon idaresini kendimiz işletemiyoruz. Çalışmak isteyen milyonlarca insan var ama biz hale edememekten, yapamamaktan bahsediyoruz.

Benim naçizane fikirlerimde umut ışığı vardır, bu mutlaktır. Boşuna değildir bu konuşma. Boşuna olan terör, insan ölümleri ve yargının işleyişindeki çarpıklıklardır.

Nasıl bir Türkiye istiyorum?
Sokaktan geçen her insanın her gördüğü insana ayı uzaklıkta olmasını. Kimsenin kimseden üstün olmamasını. Etnik grupların dernekler aracılığıyla kuvvetlendirildiği, çeşitli dillerde çeşitli şarkıların söylendiği, dansların edildiği günlerin yaşandığı dağlar ve ovalar istiyorum. Türkiye alışveriş merkezlerin, büyük şehirlerinden oluşmaz. Türkiye dağlarla kaplıdır ve de denizlerle. Denizlerdeki balıklar gibi özgür, dağlar kadar yüce bir topluma mensup olmak istiyorum. Yurttaşlığımdan onur duymak istiyorum. Öğrencilerin coplanmadığı, köpeklerin itlaf edilmediği, TSK'nın vatandaşını vurmadığı, rektörlerin Başbakan tarafından atanmadığı, suçsuzların tutuklu kalmadığı, ,nsanca gözaltıların olduğu, dini birim ve bütün olmayan bir devletin milleti olmak istiyorum. Tarihteki liderlerden bir ermiş bir evliya bir şıh gibi medet umulmadığı, zamanın ışığında bir devlet ve millet istiyorum. Ben bir Türk olarak bütün bunları sadece insan olduğum
için hakediyorum, sadece yaradılışımdan ötürü.

2 yorum:

Cemsit50 dedi ki...

bravo

Yasemin dedi ki...

Harika... Paylaşımlarınız için tebrikler ve teşekkürler. :)