9 Haziran 2009 Salı

SOL’UM
Sol diyor
Solcu diyorlar
Sol elimle yazıyorum
Çok yazınca yoruluyor
Sağ elim ise boşta kalıyor
Sağ diyorlar
Sağcı diyorlar
Bana kalırsa boşuna
Kafa yoruyorlar
İki tane elim var
Atatürk gibi vazgeçemiyorum
Onlardan
Tek elimle gözyaşımı silerken
Diğeriyle başımı tutuyorum
Ama gene tahlil ediyor,
Çalışan kazansın diyorum.
Sol’umu seçiyorum.
KALBİMİN CENAZESİ
Bazı zaman geliyor
Utanıyorum fikrimden
Kim biliyor?
Korkmuyorum zikrimden.
Perdenin arkasından gözükmüyor
Gelen karşıdan
Gönül denen pencerede
Kapalı bütün perdeler
Pencere önü çiçeğini
Sulasam da
Açmıyor bütün laleler.
Göğüslerim bakınca görünüyor
Kafesin içinde kalbim duruyor mu?
Düşse bile duyulmuyor.
Atıyor kendini aşağıya
Sesini duysam da
Bakmıyorum.
Şu insanlar dua ediyor mu?
Ezanı duysalar da dönmüyorlar.
İçimde bir cenaze namazı kılınıyor,
Çağırsam da kimse gelmiyor.
Omzumda taşıyorum tabutunu
Kalbimin.
İntihar etmeseydi gelirlerdi diyorum.
Kötü bir kadeh şarap içiyorum üstüne,
Töreninde kalbimin.
Düğünde gibi alkışlıyorum onu,
Kalbimi ben uğurluyorum.
MASALIN SONUNDAKİ CADI
Yüzümün asıklığı
Değil şımarıklıktan.
Bir askılıkta
Tek kişi kalmasaydı pardösüm,
Belki gülerdi biraz yüzüm.
Gülüyorum duyunca güzel hikâyeler…
Hikâyelere inanıyor,
Kendiminkini ben yazamıyorum.
Bir kötü cadı misali,
Lanetle bitiyor benim masallarım.
Disney e inat kehaneti kaldıramıyorum.
Yavan geliyor yalnızlığın kulağıma vuruşu.
Bunun adı başka olmalı diyorum.
Adını koyamıyorum bu tek kişiliğin…
Çay bahçesinde bir masal yazıyorum.
Kaydıraktan kayarken tek başıma kalıyorum,
Anlıyorum ki masalı ben yazamıyorum…
Esmerliğimden belki bu kehanet,
Kara yazıyı saçlarımdan alıyorum.
Gözlerimden ateş değil gözyaşı fışkırıyor…
Tek kişiliğimden bu masalın sonundaki,
Cadı ben oluyorum.
Kırmızı elmayı veren benim elime,
Isırırken gülen yine ben oluyorum.
Güneşin doğuşunu değil,
Yağmurun bitişini bekliyorum.

6 Haziran 2009 Cumartesi

SEN

Seni kimler aldı derken Sezen Aksu
Anladım ki kimse alamaz seni benden
Ben de ki halin onda olmaz
Ondaki halin bana yaklaşmaz
Ne kadar uzakta olsam da
Uzak yol, şehir…
Bende tek bir şehir,
Onlarca şiir,
Sen den de bir tane var.
Sarılmamı kazıdım
Aklıma.
Beni unuttun sanmadım.
Kafama
Takıpta günden geri kaldım.
Siyahi zülfümü tutup çektim.
Senden çok acı vermedi,
Senden çok bende değil.
Gül demedim
Ağlama derken.
Bülbül oldum,
Geçer sandım.
Harelendin,
Göğsümde
Yarelendin.
Kabuk kalktı
Sandım
Ağlarken geçti
Sandım
Ben seni büyüdün
Sandım
Sanıp ta sana
Kandım.

MERVE ARCASOY
PATİ


Mini mini bir kuş’un doğumundan yirmi yıl sonra…

Bir küçük kutucuk
İçinde bir yavrucuk
Adıymış Ayşe Pati’cik
Karton kutunun içinde
Sütü bitmiş bir yavrucuk
Annesi olmuş Meliş’cik
Gelmiş bir Meral’cik
Tutmuş elinden Ayşecik
Öpmüş elinden Paticik
Geçmiş üstünden üç senecik
Genç kız olmuş Ayşe’cik

Ayşecikin üç yılı…

Bir kutu mama,
Öksüzlükten kurtulma,
Evi bekleme,
Babayı yalama,
Anneye hırlama,
Merme’ye ağlama,
Melişi uyandırma…

Ayşecikin sonrası…

Ormanda bir daha kaybolmadı
Meşe palamutlarını hiç unutmadı
Babasını hiç üzmedi
Annesini hiç bırakmadı
Fil çobanlığında master yaptı
Bizi hep bekledi
Yemyeşil kırlarda
Yavru geyik olup
Annesinin yanında hopladı,zıpladı,oynadı.

MERVE ARCASOY

AİLE ve Yaprak Dökümü

Genelde sinema filmleri beni çok etkiler ve onların ardından yazı yazmak isterim.Bu sefer bir televizyon dizisi beni etkiledi.İki yılı aşkın süredir izlediğim bir dizi.Burada bulunduğum o dokuz aylarda, izleyip gözyaşlarına boğulduğum bu dizi, bugün beni çok etkiledi.Yaprak Dökümü,sadece bir başyapıt değil edebiyat anlamında,aynı zamanda insan hayatını özetleyen bir serüvenler silsilesi.İnsanın belki de hiçbir zaman yalnız olmadığının bir göstergesi.Her attığımız adımda sadece bir değil iki soyadı temsil ettiğimiz gerçeğinin bir örneği.Yakın akrabalar,uzak akrabalar,hısımlar,akraba gibi olduklarımız…Aile denen şey, şu Avrupa Birliği dedikleri halka da tanımlanmamış terimlerden biri.Aile kavramının bilindiği ve içselleştirildiği bir toplumun parçası olmaktan gurur duyuyorum.Herşeye,her şeye rağmen…Bütün ikinci sayfa haberlerine rağmen Türkiye Cumhuriyeti içinde yüz binlerce aile barındırır.Bu mini mini cumhuriyette bayramlar,kandiller,sözler,nişanlar,nikahlar ve düğünler olur.İnsanların birbirlerine gülerek baktıkları, bütün dini yanılgılara karşın içki içtikleri,inadına eğlendikleri güzel günler olur.Kandiller bilhassa güzeldir.Evde babanın gelmesini beklemek,geldiğinde kandil simidini elinden almak bir başka güzeldir.Didişilen odalarda kıbleye dönüp herkese inat öz Türkçe dilek dilemek ve istemek Allah’tan olabilecek bütün güzellikleri…Gece yatarken uyuya kalana dek dua etmek,sabah kalkınca kabul edilmiş olmasını umut etmek.Şimdilerde yerini alıyor sanıyor bazı kimseler kandil ziyaretlerinin smslerin.Hiç şüphesiz yanılıyorlar.Ben benim anladığım Kur’an ‘ımın çiçeklerini nasıl kopartmadan kokluyorsam, dedemin olduğu kandilleri de öyle özlüyorum ve unutmuyorum.Sevgi denilen şey sözlerle anlatılamaz zira ben diyemedim dedeme onu sevdiğimi ama biliyor olmalı o bunu, ona gülümseyişimden.
Söz törenleri bizim ailemizde çok renkli geçer. Eski Yavuztürk’ler ve Bedestenlioğulları yani şimdilerin adları gibi Uçarı’ları pek bir renkli sözlere tanıklık eder.Gençlerin çoğunlukta olduğu, yaşı geçmişlerin ise yaşlanmadığı bu aile içki içmeyi sever,dans etmeyi de,hem de çok…İnsan kendini tanıyamazken nasıl bir başkasını tanır? İnsan kendinden korkarken nasıl korkmaz başkasından? Bunlar gereksiz…Eğer lisedeyken, hani şu içinden geçtiğim tünel var ya,gençlik denilen,o zaman öğrendiğim bir şey var, uygulamaya çalışıyorum şimdilerde: insanları oldukları gibi kabul etmek…Hepsini oldukları gibi kabul ediyorum.Esprilerime yer eden Papa Jean Paul’ün Mehmet Ali Ağca’yı affedişi gibi herkese frero diyor ve affediyorum,oldukları gibi kabul ediyorum onları…Ve uzun ömürler diliyorum.
Bayramlar eski Çakmakçı ve Parmaksız’larda baharat kokar,domates-biber salçası ve göçmenlere has ıspanaklı börek…Arcasoy’lar pek bir sessiz,ciddidir.Bir Urfa anısına bakar gülümsemek,bir söyleyişe Urfa aksanıyla…Bakanlar Kurulu onlardan daha resmi değildir.Sevgiyi halının altında arasanız göremezsiniz varsa onun umut etmelisiniz.Ama gülüşler vardır,ortaklık vardır bir evi, bir masayı paylaşmak vardır.Okunan kitaplar,bitip tükenmek bilmeyen siyasi konuşmalar ve sonuca varamamaklar…Ciddiyet Arcasoy’ların yapıtaşıdır.Ciddi olacaksın ve okuyacaksın,senin tek ödevin budur.Sorulara doğru cevap vereceksin,gerektiğinde güleceksin,espri de yapabilirsin.Demli çayını içerken düşünmeyeceksin,o anı yaşayacaksın o ev o anı bir daha yaşamayabilir.Atatürk’ten daha yaşlı değil kimse orada ama yorgun olabilirler O’nun kadar olmasa da.Dini bir yüksek öğretim kitabında tanıyacaksın, fikirler edineceksin gezdiğin sokaklarda ama kimliğini yanında gezdireceksin.Kimliğin İstanbul denilen yosmanın elinden çıkmadı bunu bileceksin.Sen çok uzaklardan geldin,bunu unutmayacaksın,portakal yerken yere dökmeyeceksin.Demli kaçak çayı kimseye değişmeyecek, çok kitap okuyacaksın.Merhametli olacak,gerektiğinde susacaksın,susmasan da kimse bir şey yapmaz ya JHer birinde ayrı bir anlayış bulunulabilir mini mini Arcasoy’ların ama yapıtaşı değişmez: ciddiyet…
Nişan ve düğünler ne kadar da güzeldir Uçarı’larda…Bütün kadınların makyaj yaptığı,topuklu ayakkabı giydiği,güzel olmak istedikleri akşam üstleri,akşamlar,geceler ve sabaha karşılar…Ne kadar çok güler herkes ve ne güzeldir o fotoğraflar…Annelerin,kardeşlerin,babaların birbirine karıştığı geceler…Ne çok konuşur herkes halbuki herkes ayrı dili konuşuyordur ama bir Derince vardır derin mi derin, büyük mü büyük bir evin bulunduğu…İçilen sayısız Türk kahveleri,çiçek açmış meyve ağaçları,bir küçük beyazcık havuz...Çok saygı değer bir Bey vardır bunun arkasında,İbrahim Bey,beni geçenlerde görmeye geldi.O’na rahatlıklar diliyorum.Fotoğraflarını pek bir severim,sesini duyasım gelir…
Bir de Halil’in Arcasoy’ları vardır.Onlar herkesten çok Suruç’lu, Mitterrand’dan çok fransızdır.Sohbetlerimiz Platon’un kıskandırır, milleti sevişimiz Milliyetçi’leri gücendirir zira millet Osmanlı’dır.Gidesimiz vardır her yere, aldığımız paket turlar,pizzayla içtiğimiz şaraplar,kahvenin yanındaki konyaklar.Tartışmalarımız vardır apayrı boyutlarda ve konularda,bir de kızımız vardır hep öptüğümüz: Ayşe Pati.En son gelen ,hiç gitmesin istenen benden sonraki bir cadı Arcasoy.Daha neler neler söylenebilir kim bilir…Dedikodular ailecek ettiğimiz,izlediğimiz Türki Cumhuriyetler belgeselleri ve izlerken susmamız gereken Tibetçe filmler,babam anlamıyor duymazsaJ
Çok özlüyorum hepsini, Frero’lar hepinizi affediyorum, olduğunuz gibi kabul ediyorum sizi.Bir kadeh Chardonnay şarabımdan yudumluyor ve yazımı tamamlıyorum.Görüşmek üzere,lütfen bir yere gitmeyin,görüşelim.Kabulümsünüz…

MERVE ARCASOY