22 Mayıs 2010 Cumartesi

akıl hastahanesi


çekiştirilmiş ilişkiler ve kuşatılmış kişilikler midemi bulandırıyor.

dünya bir akıl hastahanesi sanki, etraf itişip kakışan delilerle dolu. her yaptığımız harekette deliliklerimize bir tutam delilik daha katıyoruz sanki. koca bir çorba kazanı bu alem, içinde tavukların, kuzuların, yeşilliklerin, insanların, bacakların, kolların, kalplerin, beyinlerin olduğu bir çorba. bu çorba kazanının kenarında dev bir tavada, yağ kızartılıyor.içinde ihanetlerin, yalanların, saklanmışlıkların olduğu. hepimiz hergün sadece bu çorbayı içiyoruz. duygusal açlığımızı ancak bu çorbayla doyuma ulaştırıyoruz sanki. yalan yanlış sözler sarfediyoruz. kimse birbirini anlamıyor , bunu hergün biraz daha iyi anlıyorum. anlaşamıyoruz. anlaşamıyoruz. biz seninle anlaşamıyoruz dünya. bu dünyada kimse anlaşamıyor. tek hayvanlarla anlaşabiliyoruz belki de. köpeklerler, kedilerle, balıklarla ve kuşlarla. başka da hayvan sığmıyor şu yetmiş yıllık ömrümüze. tek derdimiz diye birşey yok. tek bir derdimiz asla olmuyor çünkü. ama belki de ortak derdimiz, çiftkişilik yatakta tek kişi kalmamak. bir düğünde eşsiz kalmamak dans anı geldiğinde. arkadaş toplantılarında anlatacak bir ayıcığınız ya da bir prensesinizin olması dert. olmalı çünkü. çekiştirmeliyiz erkekleri bir o yana bir bu yana. kadınları değiştirmeliyiz, köle gibi eve tıkmalıyız. iyixe yoğurmalıyız bu insanan mayalı hamuru, taa ki kollarımız yorulana dek. iyice karıştırıp hacimini arttırmalı bu hamurun. allak bullak olmalıyız hepimiz içinde bulunduğumuz ilişkinin içinde.


ben neler istiyorum. neler geçiyor aklımdan.tek istediğim bir sinema bileti iki kişilik. sonra bir kadeh şarap karşıdakinin göz bebeklerinin içinde içtiğim. pasparlak bir ayın altında izlenmek tanrı tarafından. sonra da uyanmak yeni bir güne, emin olarak. hem kendinden hem de karşındakinden emin olmak. ne biri sevebilir sizi, sizin onu sevdiğiniz gibi ne de siz birini sevebilirsiniz onun sizi sevdiği gibi. kandırmayalım kendimizi. ya az sevecek ya da az sevileceksiniz ya da bunları tam tersi. emin olduğumuz bütün ilişkiler ya arkadaşlık ya da tanışıklıklardır. aşka dair bir eminlik ve de emniyet yoktur hayatta. başınızı avuçlarınızın içine alacaksınız hiç şüphesiz içine düştünüz mü aşkın. ya çok sevdiğiniz için dövüneceksiniz ya da acı çektiğiniz için.


bu akıl hastahanesinde herkes sever kendine zarar vermeyi. yavaş yavaş öldürürüz kendimizi, usul usul. dünyevi işlerden elimizi eteğimizi çekerek öldürebiliriz kendimizi. bir paket sigaraya sarabiliriz kendimizi. bir kasa birayla zehirleyebiliriz bizi. ya da devam ederek, hiç birşey yokmuşçasına, içimizde hastalıklar büyüterek. hayat da tıpkı bütün mitolojik hikayelerde ve kutsal kitaplarda anlatıldığı gibidir. içinde dirilişler, yeniden doğuşlar, dönüşümler barındırır. hayat dönüşümden ibarettir. insanda bir başka insanı arayarak sürüp gider. bulursanız bir durak ne ala. yoksa ararken yaş yetmişe geliverir ve bitiverir bir ömür. yetmiş dediğim sembolik bir rakam. kimi için yirmili yaş ta bir bitiş olabilir. kimi için elli de.



tıpkı benim bu yazıdan sıkıldığım gibi biz de sıkılırız bu deliler hastahanesinden. bir tekel bayiisinin önünde durup soluklanmak isteriz. içivermek bir dünya içkiyi, çekivermek binlerce nefes sigarayı içimize. dünya yine döner, yine döner, yine ve yine. yeni deliler, deli deliler çıkıverir.

Hiç yorum yok: